Ya Eğer..?

Hayata sorular sorarak başlarız. Hayata ' Bu nedir?' sorusu ile başlar ve onunla bitiririz. Bir sorunu çözmek için önemli sorulardan biri olmakla birlikte oldukça sınırlayıcı bir sorudur, çünkü bu sorunun yanıtları sabit gerçeklermiş gibi kabul edilir ve genellikle tartışılmaz. Bir zamanlar dünya düzdü ve evrenin merkezindeydi, şimdi gerçeğin bundan farklı olduğunu biliyoruz. Öte yandan, 'Ya eğer?' sorusu yerleşmiş gerçekleri bir süreliğine dışlar ve spekülatif bir şekilde düşünmemizi sağlar. Böylece beynimiz gerçekleri daha iyi anlamak için hayal etmeye ve yaratmaya zorlanır.

ANALİZ
2022-07-15 23:12:19

by Izzet Enünlü,

Bu soruyu dünü, bugünü ve geleceği düşünerek sorabiliriz. Geçmiş olaylar, tarihin kaydettiği gibi gerçekleşti, çünkü zamanın koşulları farklı bir şekilde olmasına izin vermiyordu. Gene de, olaylar farklı bir şekilde gelişseydi ne olacağını düşünmek, bugün nasıl tepki vermemiz gerektiğine karar vermede ve geleceği planlamamıza yardımcı olabilir. O halde 'Rusya 2014'te Kırım'ı ve Donbas bölgesini ele geçirdiğinde Batı daha güçlü bir tepki verseydi ne olurdu?' sorusunu soralım. 

 

Batı 2014'te Nasıl Güçlü Bir Tepki Verebilirdi? 

 

Farzedelim ki  2014'te Rusya'ya karşı kararlı ve güçlü bir şekilde tepki gösterdi, peki bu tepkisi ne olabilirdi? 

Tepkileri bugünküne benzer olabilirdi ve ilk adım olarak  2014'te uyguladıklarından çok daha güçlü yaptırımlar uygulanabilirdi. Bu şekilde Batı'nın Rusya'ya olan enerji bağımlılığı daha baştan engellenmiş olurdu. Avrupa'nın azalan kendi doğal gaz üretimi nedeniyle 2016'dan bu yana Avrupa'nın doğal gaz ithalatı arttı. Bu nedenle yaptırımlar, enerji sektöründe sırtını Rusya'ya yaslamaya başlamadan önce alternatif ve yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesinin önemini artırabilirdi. Aradaki iki yıl, enerji politikaları için daha yumuşak bir geçiş sağlardı. Bu aynı zamanda Rusya'yı önemli bir gelirden mahrum bırakır ve ekonomisi üzerinde güçlü bir baskı oluşturarak rejimin popülaritesini azaltırdı. 

Elbette her etkinin bir tepkisi vardır. Batı ekonomisi kaçınılmaz olarak yavaşlardı, ancak bu 2022 yılı ve sonrası için beklenen ekonomik durgunluktan çok daha hafif olabilirdi. Üstelik küresel iklim değişikliğinin kontrol altına alınmasında çok olumlu bir adım olurdu. 

Yaptırımlardan sonraki ikinci adım, Ukrayna ordusunu ıslah etmek ve güçlendirmek için güvenlik desteği vermek olurdu. Daha önce, Afganistan ve Irak örneğinde olduğu gibi bir ülkenin askeri yeteneklerini güçlendirmeye yönelik güvenlik yardımının etkisiz olduğu görülmüştür. Bu tür bir yardıma yönelik genel şüphecilik, o dönemde Ukrayna ordusunun 2014'teki performansına bakıldığında da iyi anlaşılabilirdi. Rusya'nın işgali, bir işgalden çok Ukrayna hükümetine karşı bir darbe gibiydi ve Batı'da Ukrayna'nın güçlü bir devlet yapısı olmadığına dair izlenim uyandırdı bu da yapılan yardımın küçük kalmasına neden oldu.

Ancak, hiçbir iki durum benzer değildir. Ukrayna'nın dinamikleri ve Tabiatı Afganistan ve Irak'tan farklıydı. Bugün Kırım Tatarları gibi farklı etnik kökenlerden insanların ve hatta Rusların çoğunluğunun kendilerini Ukrayna vatandaşı olarak tanımlamayı tercih ettiğine tanık oluyoruz. Euromaidan' dan sonra Rusya'nın Ukrayna üzerindeki kontrolünü kaybederken, Rusya'dan rehberlik alan Sovyet mirası eski kurumlar demokratik ilkelere dayanarak yenilenmiş ve ayrı bir Ukrayna milliyeti kimliğinin oluşmasına neden oldu. 

Üçüncü adım, şimdiki zamanlara rastlar Ukrayna'ya Avrupa Birliğine aday ülke statüsü verilmesi ve Ukrayna'nın NATO'ya davet edilmesi olurdu. 

 

Batı'nın Daha Sert Tavrı Rusya'yı Nasıl Etkileyebilirdi? 

 

Görünen o ki, düşmanca kabul etmesine rağmen Rusya yaptırımlara askeri yanıt vermeyi tercih etmiyor. Rusya, enerji arzı üzerindeki kontrolünden ve bunun yarattığı etkiden emin, bu yüzden hedefinin bitkin düşmesini bekliyor. Yaptırımlar başlangıçta Avrupa'ya Rusya'dan daha fazla zarar versede, uzun vadede, Rusya'ya zararı ve Avrupa'ya yararlı etkileri açık olacaktı. 

Batı istikrarlı bir zeminde oturmaya başlarken, Rusya'nın doğal kaynaklarını satarak elde ettiği gelir azalacak. Rusya'nın mali rezervleri, uzun bir askeri çatışmaya izin vermeyecek kadar az olacaktı. 

Otoriter rejimlerin vatandaşlarını lider etrafında birleştirmek için kullandıkları en kolay ve en güvenilir propaganda dış tehditler yaratmaktır. Avrupa'nın edilgen duruşu, Rus liderliğine bu olumsuz stratejiyi seçmek için hem araç hem de cesaret verdi. 2014'ten bugüne Başkan Putin, popüler bir kişilik kültü yarattı. Batı daha güçlü bir tavır benimseyebilseydi, bugün Başkan Putin’in Rus halkı üzerindeki etkisi daha zayıf olacaktı ve Alexei Navalny ve Mikhail Khodorkovsky gibi muhalif figürlerin onunla rekabet etme şansı da olacaktı. 

 

Kırım'ın Kaderi Ne Olurdu? 

 

Kırım yarımadası stratejik olarak çok önemlidir. Bu önem Rusya tarafından çok açık bir şekilde ifade ederken Kırım yarımadasının Batı için önemi olmadığı anlamına gelmez. Ancak Batı bu gerçeği kabul etmiyormuş gibi görünüyor. Akyar (Sivastopol) tarih boyunca çok önemli bir liman ve deniz üssü olmuştur. Montrö sözleşmesi, Karadeniz dışındaki ülkelerden gelen filolara erişimi sınırlıyor. Karadeniz'e hakim olma hırsı olan tek güç olan Rusya, doğal olarak bölgeye büyük önem atfetmektedir. Bugün Rus donanması, Kırım üzerindeki kontrolü sayesinde büyük bir donanmayı barındırabilmekte ve Karadeniz'e hakim olabilmektedir. Bu gücün ciddi bir göstergesi, birçok üçüncü dünya ülkesini kıtlıkla tehlikeye atan Ukrayna'dan gelen  tahıl arzının engellenmesidir. Bu da Kırım'ın neden Batı için de stratejik olarak çok değerli olduğunu gösteriyor. 

Kırım'ın önemi sadece stratejik değerine bağlı da değildir. Propaganda amaçlı olarak da önemlidir. Sonuç olarak, onu Ukrayna'ya geri vermek büyük bir gaf olarak kabul edileceği için hiçbir Rus lider bunu yapmaya cesaret edemez. Ancak Rusya'ya uygulanan baskı, Rusya ile Ukrayna arasında müzakerelere olanak sağlayabilir. Her iki ülke de özgür bir Kırım Devleti'nin kurulmasını sağlayacak bir uzlaşmaya varabilirdi. Kırım, her iki diğer 

devlete de belirli güvenceler vaat eder ve muhtemelen belirli egemenliklerini de feda ederdi. Sürgün edilen Kırım halkı geri dönebilir ve baskı ve asimilasyondan korunabilirdi. 

 

Öyleyse Batı 2014'te Daha Güçlü Bir Tepki Verseydi: 

 

Daha güçlü yaptırımlar, Başkan Putin'in rejimini zayıflatabilir ve demokrasi destekçilerinin duruşunu güçlendirebilirdi. Güvenlik yardımı Ukrayna ordusunu dönüştürür ve Rusya'yı gelecekteki istilaları planlamaktan caydırabilicek bir güç olabilirdi. Bu durumda NATO korumasına bile gerek kalmayabilirdi. Kırım, sınırlı ama anlamlı bir bağımsızlığı  kazanabilirdi. 

Ancak liberal kapitalizm nadiren uzun vadeli bir vizyona sahip oluyor. Tartışmalı uzun vadeli dezavantajlarla birleşen kısa vadeli faydalar, gelecek için hak edilmemiş bir iyimserliği besliyor. Batı, Kırım'ı feda ederek Rusya'nın iştahını gidereceğini düşündü ve basını kuma gömdü. Ukrayna'yı güçlü bir müttefik ve ortak olarak yetiştirme potansiyelini göz ardı etti. 

Bugün de aynı tehlike bizi bekliyor. Bazı batılı ülkeler, Ukrayna'nın güneyi ve doğuşunu feda etmenin barışı getirmek için yeterli olup olmayacağını düşünüyor. Ukrayna'ya güçlü yardım ertelendikçe Rusya güçleniyor ve Batı'nın kararlılığı zayıflıyor. 

Başkan Zelensky' nin dediği gibi, savunmak geri almaktan daha kolaydır. Batı 2014'teki kadar dar görüşlü olacaksa, bu Ukrayna'nın bağımsızlığının feda edilmesi anlamına gelebilir. O halde şimdi "Batı geri adım atarsa?" ve "Batı sözünü yerine getirirse ne olur?" sorularını sorabiliriz. 






Prev

Uluslararası bir askeri konvoy olmadan t...


Add Comment