Türkiye’nin Barış Görüşmelerindeki Yeri

Rusya ve Ukrayna savaşının başlangıcından beri çatışmanın durmasına yönelik söylem ve çaba içerisinde olan Türkiye bugüne kadar taraflar arasında iki ayrı ateşkes görüşmesinin ev sahipliğini yaptı. Türkiye şimdiye dek tarafların görüşmesini kolaylaştırma işlevini üstlenmiş gözüküyor. Eğer kendisine olan güveni doğru kullanıp ve tarafların kabul edebileceği çözümleri üreterek bir uzlaşmaya yönlendirirse bir uzlaştırmacı olarak da kendini gösterebilir.

ANALİZ
2022-04-07 11:52:59

Türkiye'nin ev sahipliğini yaptığı görüşmelerden ilki 10 Mart'ta Antalya da dışişleri bakanları  düzeyinde, ikincisi ise 29 mart'ta İstanbul'da heyetler arasında yapıldı. Bu görüşmeler bir heyecan yarattı ise de ürettiği sonuçların çok açık olmaması belli bir hayal kırıklığına neden oldu. Hiç olmazsa bu görüşmelerin Belarus gibi Rusya'nın açıkça güdümünde olan bir ülke yerine, tarafsız sayılabilecek bir üçüncü ülkede yapılmış olması bir ilerleme sayılabilir. Elbette bu her iki ülke ile de dengeli bir ilişkiyi başarılı bir şekilde devam ettiren Türkiyenin başarısıdır. 

Türkiye'nin izlediği denge politikası bir seçim mi?

Aslında uzun bir süredir dış ilişkilerinde şahin bir tutum sergileyen ve diplomasiyi oldukça dışlamış olan Türkiye'nin bu savaş başlamasıyla hızlı bir şekilde diplomasiyi tekrar kullanmaya başlamış olması şaşırtıcı değil. Çünkü Türkiye savaşın başlamasıyla kendini tarafsız kalmasını gerektiren bir diplomasiden başkasına izin vermeyen bir konumda buldu. Türkiye doğalgazdan, doğal kaynaklara alternatif olarak geliştirdiği nükleer enerji projelerine kadar hemen hemen tüm enerji sektöründe Rusya'ya bağımlı. Ayrıca Suriye’deki askeri varlığı bölgenin hava sahasını kontrol eden Rusya ile ilişkilerinin çok hesaplı olmasını gerektiriyor. 

Öte yandan Nato üyesi ve Avrupa birliğine aday bir ülke olarak Türkiye batı ittifakında yer alsa da uzun süredir bu ülkeler ile ilişkisi gergin. Avrupa Birliği üyeleri ve ABD ile çeşitli konularda anlaşmazlıklar yaşamakta.  Özellikle Rus yapımı S400 hava savunma sistemlerini satın almasından sonra bu ilişkiler daha da kötüye gitti, Türkiye'nin amerikan yapımı yeni nesil F35 savaş uçağı alım anlaşmasını iptal etmesi ile ilişkilerin devamı sorgulanır oldu. Türkiye de artan batı karşıtlığı, bir alternatif güç olarak Rusya ile ilişkilerin daha da güçlenmesine sebep oldu. 

Gittikçe Rusya ile yakınlaşan ve batıdan uzaklaşan bir izlenim veren Türkiye'nin bu savaşta açıkça Rusya'nın işgalini reddetmesi etmesi batıya umulmadık bir sürpriz oldu. Türkiyenin Batının yaptırımlarına katılmaması bile bu çerçevede çokça  sorgulanmadı ve taraflar arasında dengedeki pozisyonu sayesinde kabul edildi. Ukrayna’ya üretip sattığı ve çatışmalarda değeri ortaya çıkan dronlar ile prestijini arttıran Türkiye'nin denge politikası şimdilik hem geçerli, hem de prestij sağlayan bir konumda yer almasını sağlıyor.

Türkiye'nin görüşmelerdeki yeri 

Peki Türkiyenin üstlendiği arabulucu rolünü nasıl tanımlayabiliriz. Barış arabuluculuğu taraflar arasında görüşme, arabuluculuk, uzlaştırma ve pazarlık yapmayı kapsar. Şimdiye kadar Türkiye bu barış görüşmeleri hakkında epeyce görüş bildirse de aktif olarak getirdiği öneriler, ve bu önerilerin kabulü için ne gibi pazarlıklara dahil olduğu konusunda bir bilgi yok. 25 Mart'ta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Cumhurbaşkanı Putin ile yapacağı görüşmede savaştan onurlu bir çıkış yapmasını telkin edeceğini söyledi. Bu iyi bir fikir olsa da, herhalde Putin için yeni bir fikir olmasa gerek. Sorun tarafların onurlu çıkıştan ne anladıkları ve neye razı olabileceklerini bulmakta. Türkiye bu önerinin ardından bir uzlaşı bulmak için aktif bir tavır içine girerse görüşmeleri kolaylaştıran taraf olmanın ötesine geçerek bir barış arabulucusu olabilir.

Türkiyenin diplomasi performansı

Türkiye'nin rolünün şimdilik görüşmelerin gerçekleşmesini sağlamak olduğu ve bu görevini de bazı arızalara rağmen yerine getirmekte olduğu görülmekte. Diplomasi ketumluk gerektiren bir süreç ama ne yazık ki Türk yetkililer fazlaca konuşmaya hevesli. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tarafların altı başlıktan dördünde anlaşmaya yakın olduğunu açıklaması şaşkınlık ve memnuniyetsizlik yaratmış görünüyor. Bunun yanı sıra görüşmelerde gelinen konumun sıklıkla olduğundan çok daha aydınlıkmış gibi yansıtılması da Türkiye’nin ciddiyetine gölge düşürebilecek bir başka tavır. 

Güçlü lider imajını ve ülke ekonomisinin hızla yükselişe geçeceği fikrini yaymak için yetkililer ve yönetime yakın medya savaşın Türkiye'ye nasıl bir fayda sağlayacağı konusuyla fazlasıyla meşgul ve spekülasyon içinde. Bu hem az konuşulması gereken konularda bolca konuşmaya yol açıyor, hem de Türkiye'ye bir fırsatçı görüntüsü verebilir.

Bir başka tehlike ise Rus oligarkların servetinin Türkiye yönelme ihtimali. Bu gerçekleşir ve doğru bir şekilde yönetilmez ise zaten Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine Yönelik Mali Eylem Görev Gücü tarafından gri listeye alınmış olan Türkiye'nin batının yaptırımlarını deldiği düşünülebilir ve bu ileride batı ile önemli problemlere yol açabilir. 

Türkiye üzerine düşen görevi başarıyla yerine getirmeye devam ederse, mevcut rolü bir barış anlaşması için garantör devlet olmak gibi  daha katılımcı bir düzeye evrilebilir mi? 

Bu soruya cevap vermek için henüz erken çünkü garantör devlet uygulamasının ne olacağı ve nasıl uygulanacağı henüz belli değil. Rusya'nın Ukrayna'nın NATO üyeliğine karşı olduğu çok iyi biliniyor, ancak önerilen garantör devletlerin yarısı NATO üyesi ülkeler, Rusya kabul etse bile, bu ülkeler üçüncü dünya savaşına yol açabilecek bir sorunun ortasında olmaya gönüllü olur mu oldukça tartışmalı. 

Ayrıca garantörlük sistemi oluşursa, Rusya’ya enerji ve diğer konulardaki bağımlılığı göz önüne alındığında Türkiyenin garantörlük görevini ne kadar layıkıyla yerine getirebileceğini de tartışmak gerekir. Rusya nükleer savaş gücüne sahipken Türkiyenin böyle bir gücü olmadığı da göz önünde bulundurulmalı. Fakat 2023’teki cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerini kazanmak için gerekirse Türkiye’yi yönetenleri bu yeni rolü de kabul edebilir. 

Ukrayna halkının ve ordusunun kahramanca direnişi saldıran güçlere beklemedikleri kadar çok hasar verse de Rusya'nın kaynakları ve halkının umursamazlığı bu direnişin hissedilmesini engellemekte. Acı olan gerçek ise her gün artarak devam eden Rusya'nın gaddarlığını ve savaşı sonlandırmak ancak Rusya'nın bunu istemesiyle olacağı. Bu da tüm kahramanlığına karşın Ukrayna halkının daha büyük acıları daha uzun bir süre yaşadıktan sonra diplomasinin gerçekten çalışmaya başlayacağı anlamına geliyor. 

Ancak bu karamsar analiz, Rusya'nın Ukrayna Milleti’ ne iradesini dayatacağı anlamına gelmiyor. 1939'da Sovyetler Birliği adına Rusya, Finlandiya' ya saldırdığında, özellikle tank ve uçak sayısındaki askeri gücünün üstünlüğüne rağmen, ağır kayıplar verdi ve 105 gün sonra bir barış anlaşması imzalamak zorunda kaldı. O tarihte Finlandiya'ya verilen uluslararası destek çok azdı ve geç geldi. Sovyetler Birliği'nin toprak kazanımları buna rağmen çok küçük kaldı. Bugün Ukrayna batıdan önemli bir desteğe sahip ve ordusu işgalci güçlere karşı muhteşem bir direniş gösteriyor. Acı çekmeleri kaçınılmaz olsa da, zaferin Ukrayna ve onun cesur halkının tarafında olma olasılığı yüksek.

Izzet Enünlü


Prev

Donbass' ta Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, ...

Next

Buça ve Borodyanka. Foto röportaj


Add Comment