Osmanlının Geride Bırakmak Zorunda Kaldığı Türkler, Kırım Tatarları

Pek az halk Kırım Tatarları kadar Türk halkına yakındır. İki ulusun ilişkisi Osmanlı imparatorluğu ve Kırım Hanlığının müttefik olmaları ile başlamış, daha sonra Tatar halkının Anadolu'ya yaptığı göçler ile türk halkıyla kültürel ve genetik olarak kaynaşmasına neden olmuştur. Bugün Tatarlar anavatanlarında bir azınlık durumuna düşmüş ve kültürel kimliklerini korumak için mücadele vermektedirler.

ANALİZ
2022-04-14 10:10:06

Kırım Hanlığı ve Osmanlı İmparatorlugu

Osmanlı İmparatorluğu 1774'te barış antlaşmasını imzalaması ile, Altın Ordu'nun halefi olan Kırım Hanlığı Rus İmparatorluğu'nun insafına terk edilmis oldu. Ancak bu terkediş, ne Hanlığın geleceğine olan kayıtsızlığın bir sonucuydu ne de gönüllü yapılmıştı. Osmanlı İmparatorluğu artık zayıflamaya başlamış ve Rus İmparatorluğu, Kazan ve Astrakhan topraklarıni ele gecirerek diger Tatar halkalariyla yapilan işbirliğini ortadan kaldırarak Orta Asya'daki otoritesini arttırmıştı. Ayrıca diğer bölgesel güç olan Polonya-Litvanya Topluluğu dağılmaya başlamış ve topraklarının büyük bölümü Avusturya, Prusya ve Rusya tarafından paylaşılmıştı. Sonuç olarak, güç dengesi yavaş yavaş Rus İmparatorluğu'na doğru kaymıştı.

Geçmiş yüzyıllarda Osmanlılar Kırım Hanlığı'nın koruyucusu olarak hareket etmiş olsalar da aralarındaki ilişki daha çok akrabalık ilişkisine benziyordu. Hanlık, kuzeyde dış politikasında özgürdü ve Osmanlı'nın etkisini Kafkasya'ya kadar genişletmekteydi. Bu, Çerkes aşiretlerinin önce akınlarla, ve sonra iyi ilişkilerin kurularak İslamlaştırılması ile sağlandı. Hanlık, hanları adına sıkke bastırmış, Osmanlıların yanında savaşlara katılmış ve ganimetlerden payını almıştı. Buna karşılık Osmanlılar, Hanlık'taki iç çatışmaların önüne geçmekte ve kurdukları ittifak sayesinde, Hanlık otoritesini kuzey komşularına dayatacak kadar güçlü olmaktaydı.

Gerçekten de barış antlaşması ile Hanlık'taki istikrar hızla anarşiye dönüştü ve Rus İmparatorluğu'nun ilhakı için gerekli koşulları yarattı. Kırım topraklarının eklenmesiyle, Rus İmparatorluğu donanmasını inşa etmek için gerekli olan limanlara sahip oldu ve bu da Osmanlı donanmasının Karadeniz'deki üstünlüğünü sona erdirdi. Bundan sonra bölgenin hakimiyeti Rus İmparatorluğu'na geçerek ve Kafkasya'yı işgaline ivme  kazandırdı.

İlhak üzerine Rus İmparatorluğu Kırım Tatarlarını asimile etmeye başladı. Bölgedeki, Tatar kimliğini seyreltmek için Kırım’ı Rusların çoğunlukta olduğu diğer bölgelerle birleştirdi. Tatarların elinde olan topraklara el konuldu, sürgün, diğer Slav halkların bu topraklara yerleştirilmesi, kültürel ve dini baskılar, milyonlarca Tatarın anavatanlarından göç etmesine neden oldu. Göç 150 yıldan fazla sürdü ve milyonlarca Tatar, bazıları daha sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin anavatanını oluşturacak olan Osmanlı topraklarına taşındı. Hatta Balkanlar'da bağımsızlık ve yeni ülkelerin kurulmasından sonra göçmenlerin bir kısmı bir kez daha taşınmak zorunda kaldı. Bu göçlerle Tatar halkı, modern Türk Milleti'nin yapı taşlarından biri haline geldi. Türk Milleti'ne sadece genetik olarak entegre olmadılar, ortak kültürünün gelişmesine de dahil oldular.

Kırım Tatarları ve Türk Milliyetçiliği

İlk Türki milliyetçi düşünürlerin Kırım'da ortaya çıkması doğaldır. Anavatanlarında azınlık haline gelen Tatarlar, yok olmalarını önlemek için bir ideoloji üretmek zorunda kaldılar. Osmanlılar bu ideolojiye ancak daha sonra Balkanlardaki tebaasının milliyetçi uyanışına bir tepki olarak ihtiyaç duymuştur. Dolayısıyla Türkiye'de milliyetçilik, başta İsmail Gaspıralı olmak üzere Kırım Tatar ideologlarında köklerini bulabilir.

Öte yandan milliyetçiliği, insanları bir araya getirmek ve onlara bir kimlik sağlayan bir ideal olarak tanımlarsak, modern Türkiye'de bunun birçok yüzü vardır. Bu anlamda milliyetçilik ideali, Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar geniş bir pantürkist coğrafyayı da kapsayabilir ya da  İslam şemsiyesi altında daha da geniş bir halklar yelpazesini de tanımlayabilir. Ancak aynı zamanda pek çok türk için  milliyetçiliğin tanımı çok daha sınırlıdır. Kültür bazında geliştirilen bu milliyetçilik Anadolu ve Balkanlar üzerinde yasaya gelen halkın geliştirdiği kültürü ortak payda olarak benimser. Ancak bu ideallerin hangisi kabul edilirse edilsin, neredeyse her zaman türk milliyetçisi farklı vurgularda bunları bir dereceye kadar birbiriyle harmanlar.

Türkiye'de hem pantürkçü hem de İslamcı milliyetçilik eski ve muhteşem emperyalist dönemin özlemiyle gösterişli bir ihtiras içerisindeyken, Kemalist milliyetçilik vatandaşı kültürel ölçüler ile tanımlayarak az çok Cumhuriyetin sınırları içinde tutar. İlk iki milliyetçi görüş, doğası gereği daha saldırgan ve idealist, Kemalist milliyetçilik ise daha temkinli ve gerçekçidir. Diğerlerinin çekiciliğinden yoksun olsa da, çok sayıda etnik köken ve inançtan oluşan bir millete ortak paydanın ancak ortak kültür olduğu da açıktır. Vatandaşlar tarafından paylaşılan bu kültür, yüzyıllarca birlikte yaşamanın sonucudur. Elbette günümüz Türkiye'sinde Kemalist milliyetçiliğin uygulanmasında sıkıntılar vardır.

Bu böyle olmakla birlikte Türkiye'nin en etkili ve başarılı dış müdahalelerinden biri, milliyetçiliğini sınırları içerisinde tutmaya çalışan Kemalist milliyetçilik ile tüm islam dünyasına önderlik etmek isteyen İslamcı görüşe sahip bir koalisyonu tarafından gerçekleştirilebildi. Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı Türklere yönelik terörü ve saldırganlığı 1960'ların başında başladıysa da, ancak 1974'te, bir Türk sol ve sağ koalisyonu harekete geçip Kıbrıslı Türkleri koruyabildi. Bu, Türk milliyetçiliğinin temkinliliğini makul ölçüde gevşetirken idealizmini gerçekçiliğe kaydırması gerektiğini göstermektedir.


Kırımın Rusya Tarafından İlhaki 

Tatar nüfusunun asimilasyonu Sovyetler Birliği döneminde devam etti. Açlık, birçok Tatarı öldürdü ve Kırım'dan çıkmaya zorladı. İkinci Dünya Savaşı sırasında birçoğu zorunlu işçi olarak Almanya'ya nakledildi. Ardından Stalin, kalan Tatarları düşmanın işbirlikçileri olarak suçlayarak Orta Asya'ya sürdü. Sadece Sovyetler Birliği'nin sonunda Tatarların anavatanlarına geri dönmelerine izin verildi. Mucize olarak görülmesi gereken ise Tatar halkının tüm bu acımasız asimilasyona 150 yıl sonra hala  dayanabilmesidir.

1954'te Kırım eyaleti Ukrayna’ ya dahil edildi. Bu mantıklı bir karardı çünkü Kırım, Ukrayna kaynaklarından gelen su ve elektrik arzına bağımlıydı ve Ukrayna ile olan ilişkisi Rusya'dan çok daha yakındı. Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla Ukrayna bağımsızlığını ilan etti ve Kırım da Özerk Cumhuriyet statüsüne kavuştu. Ne yazık ki Rusya  Kırım’da yerleşik Rus üzerindeki etkisini kullanarak, Kırım'daki istikrarı bir kez daha bozdu.

Tarih bir kez daha tekerrür etti ve Rusya 2014 yılında Kırım'ı bir kez daha ilhak etti. Rusya, bölgenin demografisini değiştirmek için  Rus halkı bölgeye yerleştirmeye başladı. Muhalefete yönelik baskı ve saldırılar başladı. Adam kaçırmalar ve faili meçhul cinayetler ile terör ortamı yaratıldı. Rus vatandaşlığına kabulü zorlandı. Hukuksuz tutuklamalar, ev aramaları ve tutuklamalar yaygınlaştı. Tatar TV kanalı ATR kapatıldı. Kırım Tatar Halkının Meclisi aşırılıkçı grup olarak ilan edilerek yasaklandı. Tatar muhalefetinin liderleri tutuklanarak Rusya'daki hapishanelere gönderildi.

Neyse ki Türkiye, tutuklanan liderlerden Ahtem Çiygöz ve İlmi Umerov'u serbest bırakılmasını ve Türkiye'ye gönderilmesini sağlayabildi. Türkiye'de ayrıca Kırım Lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu (Dzhemilev) de ev sahipliği yapabilmektedir. Doğal olarak Türkiye, Rusya'nın Kırım'ı ilhakını kabul etmedi. 

Tatarlar, Türk milletini oluşturan temel öğelerden biridir.  Onların halen Kırım ve Rusya da yaşayan akrabaları olan Kırım Tatarları, Türklerin de akrabasıdır ve Türkiye'nin yardımına ihtiyaç duymaktadırlar. Türkiye’nin onların kültürel varlıklarını korumak ve anavatanlarında serpilmelerine yardımcı olmak gibi bir görevi vardır. Kırım Tatarlarının  anavatanlarına dönebilmelerinin sağlanması gerekir. Bölgedeki adaletsizliklerin kısmı olarak düzeltilebilmesi için bir toprak reformuna ihtiyaç olabilir. Ancak bu şekilde vatanına dönmeyi seçen her Tatar gerçekten kendine bir yuva bulabilir. Bunlar ve genel olarak bölgelerindeki tüm sorunların  çözümüne katkıda bulunmak için Tatarların yönetimde uygun şekilde temsil edilmeleri ile mümkün olabilir. Türkiye'nin uygun argümanları, teklifleri ve kaldıraçları bularak ve bunun gerçekleşmesini sağlamak için çalışmalıdır.

Ama her şeyden önce bölgenin barışa ve istikrara kavuşması gerekmekte. Ukrayna ve Rusya bir barış antlaşmasına ulaşırlarsa belki, Türkiye'nin tüm Ukrayna için değil de sadece Kırım için garantör devlet olması daha makul olabilir. Bu şekilde Türkiye Kırım Tatarlarına yardım etmek için yeterli diplomatik güce sahip olur ve ileride ekonomik olarak da Kırım tatarlarının refahına katkıda bulunabilir. 

Izzet Enünlü


Prev

Buça ve Borodyanka. Foto röportaj

Next

Ukrayna’daki savaşın asıl suçlusu NATO m...


Add Comment