Karadeniz'e Erişimi Düzenlemek İçin Yapılan Güç Mücadelesinin 180 Yılı

Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasından sonra Türkiye, tüm ülkelerin savaş gemilerine İstanbul ve Çanakkale boğazlarını kapattı. Türkiye, savas gemilerine boğazları kapatma yetkisini boğazlardan geçişleri düzenleyen sekiz antlaşmanın sonuncusu olan Montrö Sözleşmesi'nden almaktadir. Boğazları yöneten antlaşmaların çatışmalar yoluyla nasıl evrildiğinin kısa tarihçesini verdikten sonra, Montrö Sözleşmesi'nin Ukrayna savaşını nasıl etkilediğini inceleyecegiz.

ANALİZ
2022-05-02 20:07:16

Boğazların ve Çanakkale Boğazlarının kullanımına ilişkin ilk çok uluslu antlaşma, 1841'de dönemin Avrupa'sının Büyük Güçleri olan Rusya, Birleşik Krallık, Fransa, Avusturya ve Prusya arasında imzalanan Londra Boğazlar Sözleşmesi' dir. Bu antlaşmaya göre, diğer ülkelerin ticaret gemileri, Osmanlı'nın boğazlar üzerindeki mutlak otoritesini iptal ederek ilk kez boğazlardan serbest geçiş hakkini elde etti. Osmanlı Donanması dışındaki diğer ülkelerin savaş gemilerinin Karadenize giriş ve çıkışlarına ise izin verilmiyordu.

Bu anlaşma ile büyük güçler, Rus donanmasının Karadenize hapsederken kendi donanmalarının erişimininden feragat ettiler. Bu karar Rus İmparatorluğunun limanlarıni ve kuzey Karadeniz kıyılarındaki kolonizasyon çabalarıni yabancı müdahalelere karşi koruma sagladigi için Ruslar icin tam olarak zararli bir anlaşma da sayilmazdi. Bu antlaşma ile birlikte tarihte ilk kez  bir Avrupa ittifakı Rusya'ya karşı yaptırım uygulamistir.

1856'da, Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu'nun bir ittifakı arasındaki Kırım savaşını sona erdiren Paris Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma, Karadenizin Osmanlı da dahil olmak üzere tüm savaş gemilerine kapatan  hükümleri  Londra Boğazlar Sözleşmesi'ne ekledi. 

Karadenizi tarafsızlaştırilmasi Osmanlılar deniz kuvvetlerini elinde tutarken, Boğazlar, Marmara ve Akdeniz'de tersaneler de kurabilecegi için Rusyanin yerel deniz gücünü zayıflatmaya yonelik ağır bir yaptırımdı.

Bu yenilgi Rus İmparatorluğu için bir uyarı oldu. Kırım ve Kafkasyayi hızlı bir şekilde asimile etmezse, bu bölgelerdeki toprak kazanımları kaybetme tehlikesinin olduğunu fark etti.  Rusya yerel halkin topraklarina el koymaktan kendisine sadık Hıristiyan tebaasıni bölgeye yerleştirmeye kadar tüm araçları kullanarak asimilasyon cabalarina hiz verdi. Sonuç olarak milyonlarca Tatar ve Çerkez ata topraklarını terk etmek zorunda kaldı ve Osmanlı topraklarına taşındı.

1870 yılında Fransa-Prusya Savaşı sürerken, Rusya fırsatı değerlendirerek Karadeniz'in tarafsızlaştırılmasına ilişkin hükümleri tek taraflı olarak feshetti. Bu uluslararası hukukun ihlali olmasına rağmen, Büyük Güçler  başka bir savaşla bu sorunu çözme arzusunda da değildiler. 1871'de Prusya, İngiltere, Avusturya, Fransa, Osmanlı İmparatorluğu, İtalya ve Rusya Londra Antlaşmasını imzaladılar.

Rusya, yeni antlaşma ile Karadeniz'de deniz kuvvetlerinin özgürlüğünü kazandı. Batılı güçler ise padişahtan özel izin isteyerek Karadeniz'e girebileceklerdi.

1877'de birçok Balkan halkı Osmanlı İmparatorluğu'na isyan etmiş, Anadoludaki kıtlık  ise İmparatorluğun kalbinde büyük hoşnutsuzluğa yol açmıştı. Rus İmparatorluğu nüfuzunu genişletmek ve 1853-56 Kırım Savaşı sırasında uğradığı toprak kayıplarını geri almak için durumun elverişli olduğunu görerek Osmanlıya savaş açtı. Rus-Türk Savaşı 10 ay sürdü ve hem Balkanlar'da hem de Kafkaslarda savaşıldı. Rus ordusu İstanbul kapılarına dek ulaştı, ancak İngiltere'nin baskısı ve Boğaz'a bir savaş gemisi filosu göndermesi ile ve Rusya'nın şehre girmesinin önüne geçildi.

1878 Ayastefanos Antlaşması ile Balkanlar'da toprak kaybeden Osmanlı İmparatorluğu, savaş tazminatları için de Ardahan, Artvin, Batum ve Kars dahil olmak üzere Kafkasya'daki Ermeni ve Gürcü topraklarını Rus imparatorluğuna verdi. Ancak Rusya lehine olan bu güç kayması, Büyük Güçleri endişelendirdi ve Berlin Antlaşması ile son antlaşmayı revize edilmeye zorladı.

Berlin Antlaşması, Balkanlarda özgürlüğe kavuşan devletlerin sınırlarını düzenlemeyi ve Rus İmparatorluğunun Balkanlardaki kazanımlarını sınırlamayı amaçlıyordu. Osmanlı Devleti ve boğazlar rejimi açısından önemli bir değişiklik yaratmadı.

Berlin Antlaşmasına kadar büyük kuvvetler Rus donanmasını Karadeniz'e kilitlemekle yetinmekteydılar. Ancak Osmanlının çok zayıflaması boğazların güvenliğini artık kendilerinin sağlamasını gerektirmekteydi. Süveyş kanalına ve boğazlara yönelik bir tehdide hızla yanıt verebilmek için İngiltere'nin bölgeye yakın bir limana ihtiyacı vardı. Osmanlılar Kıbrıs'ı İngiltere'ye kiralayarak bu limanı sağladılar.

Rusya, İngiliz donanmasının gücünün farkında idi ve Karadenizi tüm donanmalara kapatmak kısa vadede kendisi için daha güvenli olacaktı.

20. yüzyılda Boğazlar

Merkezi güçlerin Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisinden sonra, her biri müttefik ülkelerle ayrı bir ateşkes antlaşması imzaladı. 1918'de Osmanlılarla Mundros Mütarekesi imzalandı. Buna göre İtilaf Devletleri Boğazları ve İstanbul dahil Anadolu'nun stratejik noktalarını işgal etti. Boğazlar, Müttefik güçlerin kontrolü altındaki tüm ulusların tüm ticaret gemilerine ve savaş gemilerine açıldı.

1920'de Sevr Antlaşması, ateşkes anlaşmasının yerini aldı. Antlaşma, Osmanlı topraklarının büyük bir bölümünü Fransa, İngiltere, Yunanistan ve İtalya'ya devretti ve Osmanlı İmparatorluğu içinde büyük işgal bölgeleri yarattı.

Buna göre, Boğazlarda serbest dolaşımı sağlamak için uluslararası bir Boğazlar Komisyonu kuruldu. Komisyonda Osmanlı, Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya'nın her birinin bir oyu ve Müttefiklerin her birinin iki oyu vardı. Ancak anlaşma hiçbir zaman yürürlüğe girmedi. Anadolu'da bir bağımsızlık hareketi çoktan başlamış, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğindeki Büyük Millet Meclisi antlaşmayı reddederek Türk Kurtuluş Savaşını başlatmıştı.

Atatürk, Kurtuluş savaşında Türk milliyetçilerine önderlik etti ve Müttefikleri, Sevr Antlaşması'nın yerini alacak olan 1923 Lozan Antlaşması'nı imzalamaya zorladı. Bu antlaşma çatışmaları sona erdirirken Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu gördü.

Lozan'da temsilciler Boğazlarla ilgili dört konuya odaklandılar: geçiş serbestisi, boğazlara yönelik uluslararası garanti, boğaz komisyonu ve boğazları askerden arındırma. Müttefik güçler, Boğazlarda liberal bir geçiş rejimi aramaktaydılar. Halen istikrar sorunları yaşayan ve kendini savunmasız hisseden Sovyet Rusya, Karadeniz dışındaki savaş gemilerinin geçişini engellemeyi amaçladı. Türkiye'nin Lozan'da çözmesi gereken pek çok sorunu vardı. Bir imparatorluk dağılırken yeni bir devlet kuruluyordu, eski ve yeni hesapların çözülmesi gerekiyordu. Dolayısıyla Türkiye, Boğazlar konusunda güvenliğini ve toprak bütünlüğünü sağlamaya ve  Boğazlar üzerindeki egemenliğini korumaya odaklandı.

Yeni anlaşmaya göre Boğazlar yine Boğazlar Komisyonu tarafından denetlenecek, ancak Türkiye buna başkanlık edecekti. Türkiye'nin İstanbul'da en fazla 12.000 askerden oluşan bir garnizon bulundurması şartıyla boğazlar askerden arındırıldı.

Silahsızlanma Türkiye için bir güvenlik riski oluşturmuş ve Antlaşma'nın Türkiye'ye sağladığı uluslararası garanti, tehdidin ve sağlanacak desteğin tanımlanmasında muğlak kalınmıştır. Ayrıca karar alma süreci, garantör devletlere ek olarak Birlik üyelerini de içermekteydi ki bu çabuk karar vermeyi de zorlaştırmaktaydı.

Ticaret gemileri, barış ve savaş zamanlarında Boğazlardan tam bir seyir ve geçiş özgürlüğüne sahipti. Karadeniz'e kıyısı olmayan yabancı bir ülke, her biri 10.000 tonu geçemeyen üçten fazla savaş gemisi gönderemeyecekti. Türkiye, güvenliği tehlikede olsa dahi tarafsız gemilerin geçişini engelleyecek herhangi bir önlem alamayacak ve Türk denizlerinde veya topraklarında barışçıl oldukları sürece bir çatışmaya bağlı savaş gemileri de Boğazlardan geçebilecekti. Türkiye savaş halindeyken, tarafsız savaş gemilerinin geçişi serbestti ve bu kapanma Türkiye'yi savunmasız hale getiren bir unsurdu.

Ancak dünya siyaseti giderek gerginleşiyordu. Almanya, İtalya ve Japonya kara ve deniz kuvvetlerini inşa ediyorlardı. Türkiye barışçıl ilişkiler geliştirmiş ve tarafsızlığını korumaktaydı. 1936'da Türkiye yeni bir sözleşme için müzakere çağrısı yaptı. Lozan Sözleşmesi'ni imzalayan devletler değişiklik yapmaya hazırdı. Sovyet Rusya, Karadeniz kıyılarını ve Ukrayna'nın sanayi bölgesini güvence altına almak için daha iyi şartlar umuduyla teklifi destekledi.

Yeni Sözleşme, Fransa, İngiltere, Bulgaristan, Japonya, Sovyetler Birliği, Türkiye, Romanya ve Yugoslavya tarafından 20 Temmuz 1936'da İsviçre'nin Montrö kentinde imzalandı. Türkiye, Boğazların kontrolünü tamamen ele geçirdi ve bölgeyi yeniden silahlandırdı.

Barış ve savaş zamanlarında tüm ulusların ticaret gemilerinin geçiş serbestisi garanti altına alınırken, geçişler Uluslararası Boğazlar Komisyonunun kaldırılmasıyla Türkiye’nin düzenlenmesine bırakıldı.

Montrö’ye göre Karadeniz dışındaki güçler, talep edilen savaş gemilerinin geçişinden 15 gün önce Türkiye'ye haber vermek zorundayken, Karadeniz ülkeleri için sekiz gün gerekiyor. Toplam toplam tonajı 15.000 ton olan dokuzdan fazla yabancı savaş gemisi aynı anda geçemezken, 10.000 tondan daha ağır hiçbir gemi geçemez. Karadeniz'deki yabancı tüm savaş gemilerinin toplam tonajı 45.000 tonu geçemez ve Karadeniz'de en fazla 21 gün kalmalarına izin verilir. Bölgesel kuvvetler için bazı istisnalar dışında denizaltıların geçişine de izin verilmiyor. Bunlarda yapılacak herhangi bir revizyon, imzacı ülkelerin 3/4 çoğunluğunu gerektirir ve Türkiye'yi de içermelidir. Ayrıca Türkiye, savaş zamanında veya kendi güvenliğini tehdit eden bir duruma karşı boğazları savaşan tarafların savaş gemilerine kapatabilir.

Modern zamanlarda Montrö Anlaşması

Montrö Sözleşmesi, boğazları yöneten sekiz antlaşmanın sonuncusudur. Aynı zamanda 86 yıl ile en uzun ömürlü olanıdır. Teknolojinin ne kadar hızlı geliştiği ve dünya siyasetinin bir o kadar hızlı değiştiği düşünüldüğünde bunun büyük bir başarı olduğu görülür. Yine de antlaşma yaşını göstermektedir.

1936'da savaş gemileri için 10.000 ton sınırı, yabancı zırhlıların ve uçak gemilerinin Karadeniz'e girişini engellediği için anlamlıydı. Bugün dünya çapında herhangi hiç bir donanmanın aktif hizmetinde veya rezervinde zırhlı gemi bulunmamaktadır. Zamanımızda kullanılan savaş gemileri daha hafif ve hızlı gemilerdir. Örneğin 14 Nisan'da Ukrayna tarafından batırılan Rus amiral gemisi Moskva tam yükte sadece 11.490 ton ağırlığındaydı. Uçak gemileri için ise Montrodeki tek sınırlama boyutlardır. Günümüzde güdümlü füzeler ve, hatta hava araçlarıyla silahlandırılmış herhangi bir gemi, bir uçak gemisinin birçok işlevini yerine getirebilir.

Karadeniz ile Marmara arasında yapılması planlanan İstanbul Kanalı'nın da Montrö Sözleşmesi'ni n çevresinden dolaşmanın bir yolu olabilceği düşünülüyor. Sözleşme teoride rakip deniz güçlerine ait savaş gemilerinin küçük bir deniz sahasındaki varlığını sınırlayarak rekabeti ve savaşları önlemeyi amaçlamaktadır. Ama günümüzde hafif ama güçlü savaş gemilerini bölgeye yönlendiren bir ittifak, yine de önemli bir güç oluşturabilir. Dolayısıyla pratikte, sözleşme, uluslararası bir kriz sırasında donanmaların Karadenize hızla hareket etmesini  kısıtlayarak bir çatışmanın tırmanma riskini azaltmaktadır. Öte yandan, Kanal projesinin savunucuları muhtemelen projenin rant amacına yönüne yönelik eleştirilere karşı koymak için bu olasılığı dile getirmektedirler. Aksi takdirde, hangi şu yolunun kullanıldığına bakılmaksızın, Sözleşmenin Karadenize giriş ve çıkışları düzenlediği gerekçesiyle bu tür bir geçişe karşı çıkılacaktır.

Montrö sözleşmesi ve Rusya'nın Ukrayna'yı işgali

Bugün Sözleşme denenmektedir. Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden sonra Türkiye, savaş gemilerinin geçişini sınırlama yetkisini kullanmaya karar vererek Rus savaş gemilerinin Karadeniz'e girmesini reddetti ve Rusya'nın batırılan amiral gemisinin yerine yenisinin getirilmesini engelledi. Ancak Rusya bundan o kadar mutsuz olmuş olmayabilir, çünkü artık yeni getireceği bir amiral gemisine Ukrayna'nın  saldırma riskini almamak için geçerli bir bahanesi var. Öte yandan Ukrayna'yı destekleyen ülkeler de bölgeye savaş gemisi gönderme baskısını artık hissetmeyecekleri için rahatlayabilirler.

Türkiye, sözleşmenin ruhuna göre hareket ederek, saldırganın güçlerine takviye yapmasını engellediği gibi, çatışmanın yayılmasını da engellemektedir. Bu tehlikeli günler, eski anlaşmanın hala dünya güvenliği ve barışı için güçlü bir araç olup olmadığını gösterecektir.



Izzet Enünlü



 







Prev

Ukrayna Silahlı Kuvvetleri inisiyatifi e...

Next

Üç Renkli Faşizm


Add Comment